En Çok NBA Şampiyonu Olan Oyuncu: Bill Russell

Paul Auster, 4321 isimli kitabında “Nasıl oluyor da sahada hiçbir şey yapmıyormuş gibi gözükse de maçın en iyi oyuncusu her zaman Bill Russell oluyor? Çünkü kimsenin yapamadıklarını, göremediklerini yapmakta” demiştir. Bill Russell, en büyük NBA yıldızlarında olduğu gibi, hücumuyla ve sayılarıyla değil de, savunma ve oyunu okumasındaki yeteneği ile hatırlanmakta olup, 11 NBA şampiyonluğu ile en zirvede yer almaktadır.

Louisiana eyaletinin West Monroe şehrinde 12 Şubat 1934’te dünyaya gelen Bill Russell’in ailesi orta sınıf denilebilecek bir hayata sahipti. Bu özellikle o dönemde güneyde yaşayan siyahlar için adeta zenginlik demekti. Babasının arabası vardı ve annesinin giyimi beyaz kadınlar tarafından bile kıskanılmaktaydı. Ancak Amerika’nın güneyinde o dönemde siyahlara karşı oldukça yoğun olan ırkçı tutum, Russell ailesini de etkilemekteydi.

Baba Charles bir gün benzinciye gider ve kendisine servis yapılmaz. Oysa ondan sonra gelen bütün beyaz müşteriler benzinlerini koymaktadırlar. Charles Russell bu esnada ayrılıp başka bir benzinciye gitmek ister. Ancak benzin istasyonu sahibi, siyahi adamın kafasına tabancayı dayar. “Bütün beyaz müşteriler gittikten sonra senin sıran gelir ve benzinini koyarsın. 1 cm dahi kımıldarsan kafana sıkarım ve akşam evime suçsuz olarak giderim.” der.

Bu yazıyı okurken yazarın sizin için hazırladığı çalma listesini de dinleyebilirsiniz…

Babasının dışında anne Katie de ırkçı tutumlara karşı kalır. Bir gün kaldırımda yürürken polis, anne Russell’ı çevirip eve gitmesini ve üzerindeki elbiseyi değiştirmesini söyler. Çünkü o elbise sadece beyaz kadınların giyebileceği pahalılıkta ve güzelliktedir. Bu olayların yaşanmasıyla, sürekli ev değiştiren Russell ailesi, ikinci dünya savaşında California eyaletinde artan işsizliği fırsat bilip oraya yerleşir.

Ancak burada işler iyi gitmez, her şeylerini satıp devletin tahsis ettiği evlerde yaşamaya başlarlar. Bu arada baba Russell sadece temizlikçi olarak iş bulabilmektedir. Çünkü siyahlara uygun görülen tek iş budur. Bir fırsattan yararlanıp tır sürücülüğüne başlayan Charles Russell, bu dönemde oğlu Bill ile fazla iletişim kuramaz. Bu nedenle anne oğul birbirlerine çok yakın olurlar. Anne Russell mümkün olduğunca oğlu Bill’i kütüphaneye götürür. Hep kendisini eğitmesini telkin eder, çünkü ancak bu şekilde hayatını kurtarabileceğini bilmektedir.

Bill 12 yaşındayken annesini kaybeder ve annesinin vasiyeti üzerine baba Charles şoförlüğü bırakıp fabrikada işe girer. Charles’ın ikinci işi ise Bill’i kütüphaneye götürmektir. Yaşamının erken yaşlarında karşılaştığı bütün bu olaylar sonrasında Bill, sporculuğu dışında  ileriki yıllarda siyah sivil hareketinin de önemli isimlerinden biri haline gelir.

Bill Russell, uzayan boyuyla okulunun en çok dikkat çeken ismi olur. Ancak lise ikinci sınıfa kadar basketbol ile arası iyi olmaz. Okul takımında beyazlar vardır. Kendisinin sürekli kenara itililir. Antrenman saatleri kendisine bilerek yanlış söylenir. Ve bunların sonucunda Bill -o dönem siyahların daha çok olduğu ve itildiği- atletizme yönelir. Ancak McClaymonds Lisesi’nde ikinci sınıfta yeni koç George Powles bir antrenmanda Russell’in savunma atletizmini, dayanıklılığını ve pas isabetini görünce onu daha çok denemeye alır.

O ana kadar Bill Russell’a siyah bir oyuncu olduğu için, oyun setleri, top sürmeler bire bir öğretilmediğinden bu konuda eksiktir. Ancak koç Powles saatlerce özel olarak onunla ilgilenir. Daha önce kendisine hiçbir beyaz insan bu kadar ilgi göstermediği için Russell önce şaşkınlık yaşar. Ancak daha sonra uyku ve dersler dışında bütün zamanını spor salonunda geçirir. Şutu iyi değildir ve hücumda en önemli isimlerin başında gelmez. Ama rakibini tutmakta, ribaund almak ve blok yapmakta kendisini öyle bir geliştirir ki, lisesi eyalet şampiyonu olurken siyah olduğu için kendisinden bahsedilmese de sahada en çok oynayan oyuncudur.

Daha sonraki yıllarda otobiyografisinde der ki “İyi bir şutum yoktu ve bunu biliyordum, o yüzden savunmama yöneldim. Öyle bir disiplin edindim ki, bir sonraki maçtaki rakiplerimin hangi ayakla hücuma başladığını, sahanın neresinden şut atmayı sevdiğini, tek tek liseden itibaren çalışır hale geldim. Sonunda 11 tane NBA yüzüğüm oldu”.

Bill Russell

Teninin rengi nedeniyle hiçbir üniversite kendisine basketbol bursu teklif etmez. Hatta maçlarda bile izlemezler. Bir cuma günü öğle vaktinde San Francisco Üniversitesi’nin basketbol gözlemcisi Hal DeJulio’nun arabası bozulur. Tamirciye gider ve arabasını bırakır, akşam da gelip arabasını alması söylenir. Artık neredeyse okul dönemi bitmektedir ve üniversitesi adına bütün basketbol burslarını tamamlamıştır. Ancak yine de elindeki maç kağıdına bakan DeJulio hiç aklında olmamasına rağmen en yakında olan lise maçına gidip zamanına geçirmek ister.

Maçta gözüne takılan sadece tek bir oyuncu vardır. Bu siyahi oyuncu şut atamaz ve kötü hücum eder ancak rakiplerine karşı öyle bir savunma yapar ki hepsini potadan dışarıya uzaklaştırır, şut atanı bloklar, ribaund kaçırmaz. Hepsinin yanında hücumda topu aldığında boş adamı görünce de zamanında pas atar.

Maç bitiminde hemen Bill Russell’in yanına giden Dejulio “Eminim senin için bir çok üniversiteden teklif gelmiştir ama sanırım bir hata oldu ki senin ismin hiç bana getirilmedi. Sana burada San Francisco Üniversitesi adına basketbol bursu teklif ediyorum.” diyerek devre arasında elle yazmış olduğu burs teklifinin başına Bill Russell ismini koyup imzalayarak genç adama verir. Bill Russell’in sözleri “İlk ve tek teklif şu anda geldi, kabul ediyorum” olur ve o an anlar ki fakirlikten ve ırkçılıktan kurtulmanın tek yolu basketboldur.

1953 yılında, San Francisco Üniversitesi’nde okumaya başlayan Bill Russell’ın basketbol koçu Phil Woolpert, o yıllardaki üniversite basketbol takımlarında siyah ve beyaz öğrencilere en çok eşit hak veren kişidir. Hatta 1954 yılında ilk defa bir üniversite takımı ilk beşinde üç siyah öğrenci olur, Bill Russell, K.C. Jones ve Hal Perry. Bu üç isimden Russell ve Jones daha sonra Boston’da tekrar beraber oynayıp şampiyonluklar yaşayacakken Perry bir süre Harlem Ghostbusters’da oynar. takım sahibi onun basketbol oynamak için fazla zeki olduğuna karar verir, kariyerini hukuk dalında yapması için bütün eğitim masraflarını karşılar ve Perry bir süre sonra ülkenin önde gelen avukatlarında biri haline gelir.

Russell’in defansif oyun stili özellikle koç Woolpert’in oynattığı savunmacı oyuna çok yaradığından üniversite takımı oldukça dikkat çeker. Bu dönemde önemli spor dergisi Sports İllustrated “Eğer Russell bir de basket atmayı öğrenirse basketbol kuralları tekrar yazılmak zorunda kalacak” demiştir. Her ne kadar ismi ön plana çıkmaya başladıysa da kendisine karşı ırkçı saldırılar sürekli devam etmektedir.

1954 yılında en iyi üniversite oyuncularının Oklahoma City’de oynayacakları maç öncesi şehirdeki bütün oteller Russell ve diğer siyahi basketbolcuları ağırlamayı kabul etmez. Üniversitede basketbol oynarken yaşadığı ırkçılık için Russell sonraki yıllarda “O dönemde siyahi bir oyuncunun en iyi basketbolcu olacağını kabul edemiyorlardı. Oynadığımız 29 maçtan 28 tanesini kazandık, final four maçlarında en iyi oyuncu seçildim. Ulusal şampiyon olduk. 20 sayı ve 20 ribaund üstünde ortalamayla oynuyordum. En iyi ilk beş içerisine seçilmiştim. Şut bloklayan tek oyuncuydum. Ama hiçbir zaman sezonun en değerli oyuncusu olmadım. O andan itibaren kişisel başarıları bir kenara bırakıp takımı on plana çıkarmaya karar verdim.” demiştir.

1955 ve 1956 yıllarında NCAA şampiyonluğu yaşayan San Fransisco Üniversitesi, aynı zamanda bu yıllar içerisinde 55 maçlık galibiyet serisi de elde etmişti. Üniversite kariyeri 20.7 sayı ve 20.3 ribaund ile tarihe geçen Russell aynı zamanda üniversitesinin atletizm takımında da yer almaktaydı. Özellikle o kadar iyi bir yüksek atlamacıydı ki 1956 yılında dünyadaki en iyi 7. yüksek atlamacı seçilmişti. Aynı yıl 2.06 metre yüksek atlayarak daha sonra Melbourne Olimpiyatlarında şampiyon olacak Charles Dumas ile aynı dereceye sahip olmuştu. Bill Russell aynı zamanda yine aynı yıl 400 metreyi de 49.6 saniyede koşmuştu, bu dereceyle de isterse olimpiyat oyunlarına katılabilirdi.

1956 NBA draftı öncesi Boston Celtics takım koçu Red Auerbach’ın aklında sadece tek bir oyuncuyu draft etmek vardı, Bill Russell. Koç Auerbach, Russell’ı özellikle savunması için çok istiyordu. Ancak bu düşünce o dönemki uzun oyuncu mantığının tam tersiydi çünkü pivot oyuncuların en iyi hücum edenleri en değerli oyunculardı. Koç Auerbach takımına Russell’ı katmak için her türlü fedakarlığa hazırdı.

Boston Celtics bir önceki sezonu ikinci bitirdiği için draft gecesi yüksek sıralamada değildi ve bir önceki sezonun kötü takımları üst sıradan seçim yapmaktaydı. İlk sıra seçimini Rochester Royals (bugünkü Sacramento Kings) yapacaktı ve ellerinde zaten Maurice Stokes gibi çok iyi bir pivot varken amaçları şutör bir guard draft etmekti. İkinci sıra seçimini St. Louis Hawks (bugünkü Atlanta Hawks) yapacaktı ve onları Bill Russell’ı seçtiler.

Ancak gözleri St. Louis doğumlu, 6 defa allstar seçilmiş olan, doğduğu şehre oğlunun hastalığı nedeniyle dönmek isteyen ve Boston Celtics’te oynaya Ed Macauley üzerindeydi. Koç Auerbach bu fırsatı kaçıramazdı ve takas gerçekleşmiş olup Bill Russell bir Boston Celtics oyuncusu olmuştu. Bu takas hala sadece NBA tarihinin değil aynı zamanda Amerika sporları içerisindeki en başarılı takaslar arasında en üstlerde yer almaktadır.

Bill Russell

Russell, 1956 olimpiyatı öncesi NBA ligine draft olduğu ve anlaşma imzaladığı için artık amatör değil de profesyonel olarak basketbolcu olduğundan olimpiyata katılmasının Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından kurallara aykırı olabileceği beyan edilmişti. Kurallara aykırıydı çünkü o dönemde profesyonel sporcular katılamıyordu ve Bill Russell, Celtics’e imza atmıştı. Kurallara aynı zamanda aykırı değildi çünkü henüz daha tek bir profesyonel basketbol maçı oynamamıştı ve son karar profesyonel maç oynamadan olimpiyata katılması şeklindeydi.

1956 yaz olimpiyatları Melbourne’de olup basketbol maçları 22 Kasım-1 Aralık tarihinde yapılacaktı ve Ekim ayında başlayan lige Bill Russell başlayamayacaktı. Bill Russell o dönem “Olimpiyatlara gidiyorum, basketbolda olmazsa uzun atlamada katılırım” demişti. Basketbol takımının kaptanı olarak katılan Russell, finalde o dönemki adıyla SSCB milli takımını 89-55 yenen ABD takımıyla altın madalyayı boynuna asıyordu.

Olimpiyat sonrasında ilk NBA maçına 22 Aralık günü St. Louis Hawks karşısında çıkmıştı. Her iki takım aynı sezon NBA finalinde tekrar karşılaşmış ve 7 maçlı bütün final serisi olaylı geçmekteydi. Her maçta oyuncuların birbirleriyle kavga etmesinin yanında 3. maç sonunda Celtics koçu Auerbach meslektaşı Hawks koçu Ben Kerner’ı yumruklamıştı. Son maç ikinci uzatmaya gitti. Celtics 125-123 öndeyken, maçın bitimine bir saniye kala, Hawks hücumunda Bob Pettit topu potaya gönderdikten sonra, top çember üzerinde bir kaç saniye sektikten sonra dışarıya yöneldi. Böylece Bill Russell çaylak senesinde şampiyonluk kazanarak 11 yüzükten ilkini parmağına takmış oldu. Bu aynı zamanda Boston Celtics takımının ilk NBA şampiyonluğu oluyordu.

1956 yılında başladığı 13 sezonluk NBA kariyerinde 1958 ve 1967 yılları hariç 11 sezonda şampiyon olan Bill Russell, bu yıllar içerisinde savunması, ribaund alımı ve şut bloklaması ile her maçta ön plana çıkmaktaydı. 1957-58 sezonunda yine finale çıkmışlardı ve rakip bir önceki sene olduğu gibi St. Louis Hawks idi. Fakat Bill Russell 3. maçta sakatlanmış ve 6. maçta geri dönmüş olsa da Hawks oyuncusu Bob Pettit, 5. ve 6. maçlarda attığı 50’şer sayıyla şampiyonluğu Hawks’a getirmişti.

1966-67 sezonu öncesinde koç Red Auerbach emekli olduğunu açıklamış ve eski oyuncusu Frank Ramsey’in koç olmasını istemişti ancak Ramsey artık basketbol dışı işlerle uğraşması nedeniyle kabul etmemişti. İkinci tercih olan Bob Cousy ise 1950-1963 yıllarında Boston Celtics’te oynamıştı ve henüz 3 yıl öncesine kadar beraber oynadığı takım arkadaşlarını çalıştırma düşüncesinin ters olduğunu söyleyerek o da görevi kabul etmemişti.

Üçüncü koç tercihi olan Tom Heinsohn da Russell’ı yönetilmesi zor bir oyuncu olarak gördüğü için teklifi geri çevirmişti. Ancak Heinsohn başka bir fikir ortaya sürdü; takımın başına Russell geçsin, oyuncu-koç olsun, Auerbach de bu teklifi beğendiğini söyleyince 1966-67 sezonunda Russell hem oyuncu hem koç olarak Boston Celtics takımında yer alıyordu. Böylece Bill Russell aynı zamanda NBA tarihindeki ilk siyah koç olarak başka bir tarih yazıyordu.

İlk oyuncu-koç senesinde takımını finale çıkaran Bill Russell, finalde Wilt Chamberlain’in muhteşem oyununa cevap veremeyince şampiyon olamıyordu. Ancak sonraki 1967-68 ve  1968-69 sezonlarında şampiyon oyuncu-koç olarak şampiyon olan Bill Russell, parmağına 11. yüzüğü taktıktan sonra 35 yaşında emekli olduğunu açıklıyordu. 13 yıllık NBA kariyerinde 11 şampiyonluk, 12 all-star maçı, 5 MVP ödülü, 15.1 sayı, 22.5 ribaund ve 4.3 assist ortalaması istatistik olarak yer alan Bill Russell’in 6 numaralı forması da Boston Celtics tarafından emekli ediliyordu.

Irkçılık ve sürekli ev değiştirmekten bıkan Russell ailesi, California’ya taşınmasa, Hal DeJulio’nun arabası bozulmasa, tamirini beklerken basketbol maçına gitmese, Red Auerbach, Bill Russell’ı takas etmek için türlü takas numaralarına girmese bugün Bill Russell ismi bizlere ifade eden bir isim olmayacaktı. Bazen hayat elimizde olmayan rastlantıları ilerletmekte. Bizi bilinçsizce yaşam yolunda ilerlerken.

Bill Russell

“Başarı, düzenli bir çalışmanın sonucudur.Bu mucizevi bir durum değildir ve işin içinde şans yoktur. Sadece disiplinli bir çalışmayla başarı gelir. ”

BILL RUSSELL

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir