1974 yılında Johannesburg, Güney Afrika’da doğan Steve Nash, ailesi ile Kanada’ya yerleşerek o ülkenin vatandaşı oldu. Kardeşi Martin ile futbol ve buz hokeyi oynayarak çocukluğunu geçiren Nash’in basketbol ile tanışması 12 yaşında oldu. Babasının ilk doğum günü hediyesi olarak kendisine futbol topu aldığı da söylenir.
1992-1996 yılları arası Santa Clara Üniversitesi’nde oynayan Nash, NBA’in 54. Oyun seçmeleri olan ve NBA tarihinin en yetenekli oyuncularının olduğu seçmelerden birisi olarak otoritelerce kabul görülen 1996 NBA draftında –Allen Iverson, Marcus Camby, Shareef Abdur-Rahim, Ray Allen, Kobe Bryant, Predrag Stojakovic ve liste uzayıp gidiyor- 1. Tur 15. Sıradan Phoneix Suns tarafından seçildi. 2 sezon Suns’ta oynadıktan sonra 1998 yılında Dallas’a draft olan Nash, burda Dirk Nowitzki ve Michale Finley’li kadroda yer aldı. Don Nelson’un süregelen uptempo oyununa ayak uydurmakta hiç zorlanmayan Nash 6 sezon oynadığı Dallas’ta takım olarak konferans finali oynamaktan (2002/2003 sezonu Spurs’a karşı 4-2 mağlup oldular) öteye gidemedi. Bireysel olarak ise bu 6 sezonda sadece iki kez (2003 ve 2003 yıllarında) All Star seçildi.
Dallas’ın çılgın sahibi Cuban, Nash’in sadece ofansif oynamasını gerekçe göstererek 2004 yılında takımdan yolladı ve Nash Suns’a tekrar döndü. Suns’ın başında Mike D’Antoni vardı. Run&Gun oyun felsefesini benimseyen Mike’ın takımı çok iyi skorerlere sahipti. Leandro Barbosa, Shawn Marion, Amar’e Stoudemire, Quentin Richardson, Joe Johson. Ertesi yıl takıma Raja Bell ve Boris Diaw katılmıştı. Takım tam olarak ofansif olarak kurulmuştu ve bu hücum silahlarını en iyi yönetecek şef ise yine bu takımda yer alıyordu, Steve Nash.
2009 yılına kadar coach Mike ile 4 sezon çalışan Nash bu süre zarfında takım olarak yine konferans finallerinden öteye gidemedi. 2005 konferans finalinde Spurs, 2006 da Dallas karşısında serileri kaybederek batı şampiyonluğunu 2 sene üst üste ellerinden kaçırdılar. 2007 yılında ise konferans yarı finalinde rakibi yine Spurs’tu. O sezon Cleveland’ın finalde süpürerek şampiyon olan takıma karşı 4-2 kaybederek bir sezonu daha hüsranla kapadılar. 2008 de ise bench oyuncu katkısı her zaman kısıtlı olan takımın önemli oyuncularının yaşlanması, sürekli sakatlıkları gibi nedenlerle o sezonu ilk turda sonlandırmıştı. Burda Steve Kerr sorumlu olarak baş aktör olup kendisini bu sezon şampiyon olana kadar sevmez. Hatta Caner ile sezon boyunca bu adam takımı şampiyon yapar, yapamaz atışmaları yapmıştık. Ve elbette karşısındaki makine dişlisi gibi sorunsuz çalışan Spurs’un ilk turda rakip olmasını da atlamamak gerek .
Nash NBA’de bir klasik hale gelen süperstar oyun kurucu olup şampiyonluk yüzüğü takamayanlar kervanına katılmak üzereydi. Bireysel olarak bir çok başarıya sahip olmasına rağmen; 2 kez normal sezon MVP’si, 8 kez All Star, 3 kez All NBA First Team de seçilmesi, 5 kez ligin asist kralı olması vs. –belki bunlardan en önemlisi 4 kez 50-40-90 kulübüne girmesidir. Normal sezonda 50 % şut yüzdesi, 40 % 3lük yüzdesi, 90 % serbest atışı yüzdesi yakalayanları yer aldığı listede sadece Larry Bird 2 kez yeralırken, Mark Price, Reggie Miller, Dirk Nowitzki ve Kevin Durant sadece 1 er kez yer almışlardır.- bir türlü o istediği şampiyonluk yüzüğünü parmağına geçirememişti.
O da bir dönem Karl Malone’un yaptığı gibi 2012 yılında kariyerinin son senelerinde şampiyonluk kazanabileceği bir takım olan Los Angeles Lakers’ a geçti. Kağıt üstünde ligin en büyük şampiyonluk favorisi olan Lakers’ta –Kobe, Gasol, Metta, Howard gibi yıldız oyuncular kadroda yer alıyordu- Kobe ve Metta’nın sakatlıkları, Howard’ın takıma bir türlü adapte olamaması gibi sorunlar nedeniyle tüm planlar alt üst oldu ve normal sezonu 7. Olarak tamamladılar. Nash’in belalısı Spurs, yeni takımında da karşısına çıktı ve seride süpürüldüler. Ertesi yıl ise Steve Nash sakatlık nedeni ile 15 maç oynayabildi ve sezonu kapadı. 2014 Haziranında önümüzdeki sezonun son sezonu olacağını açıklasa da yeni sezon öncesi başının belası olan bel ağrılarından dolayı 21 Mart 2015’te aktif basketbol kariyerini sonlandırdığını açıkladı.
NBA ile tam haşır neşir olduğum zamanlar karşıma çıkmıştı Steve Nash. Evet bir oyun kurucu ama topu kendi sahasından getirip, köşedeki keskin şutöre veya içeri penetre eden pivota öyle bildiğimin oyun kurucu gibi beslemiyordu. Adeta bir orkestra şefi gibi takımı yönetiyordu, oynadığı oyunun estetiği insanı adeta mest ediyordu. Sonuçta her Amerikan organizasyonu gibi NBA’de bir Show Business ve insanlar –en azından ben – Detroit’in o can sıkıcı Avrupai savunmasını 48 dakika boyunca izlemektense Suns ve Golden’ın hızlı pabuçlar oyununu izlemekten daha çok zevk alıyordu. Ama basketbolun da çoğu spor branşlarında olduğu gibi adaleti yoktu ve seyir zevki veren bu takım şampiyonluğa ve Nash bir türlü o yüzüğe ulaşamadı.
Nash’i az çok takip edenler onun futbola olan ilgisini bilir. Hatta 2005 All Star smaç yarışmasında Amar’e nin partneri olmuş ve bir kafa birde ayakla asist yaparak 2 smaç yaptırmıştır. Basketbol yerine futbolu seçse orda da iyi bir kariyeri olacağını düşünen Nash, sıkı bir Tottenham Hotspur taraftarıdır ve sıkça maçlarını izlemeye gider. Renkli bir kişiliğe sahiptir Steve Nash, Dallas’tan en iyi arkadaşı Dirk ile kafalar kıyakken basına yansıyan fotolarını mutlaka görmüşsünüzdür.
Yazıdan da anlaşılacağı üzere Steve Nash’e karşı derin bir sevgim olduğunu inkar etmiyorum :) Ben açıkçası hayatımın geri kalan kısmında Nash gibi veya onun bir tık üzerinde bir oyun kurucu izleyeceğime ihtimal vermiyorum. Aktif spor hayatım, kilolarım nedeniyle pek yok. Kiloluyum dedim ama dehşet masa tenisi oynarım o da ayrı. Bir spor karakteri olarak, beni Steve Nash kadar etkileyen ikinci bir spor adamı yoktur. Elbette onun kadar olmaz ama en azından bir yüzük alamadan emekli olması benim için bir üzüntü kaynağıdır.
Steve Nash şu an Kanada Milli Takımı menejerliği ve kardeşi ile kurduğu vakıf işleri ile vakit geçiriyor. Coach’luk yapmak istememesine gerekçe olarak da sürekli yapılan yolculukları gösteriyor. Bu nedenle ailesine vakit ayıramacağı için şimdilik coach luk a soğuk bakıyor. Ama bir gün fikrini değiştirirse, onu parkede değil de kenarda oyunculara direktif verirken de izlemekten keyif alacağım. Onun oyun zekasını takım başında iken oyuncularına çok iyi aktarabilecektir. Oyuncu kariyerinde takamadığı yüzüğü şeytanın bacağını kırarak coach luk kariyerinde takacağından hiç şüphem yok.
Yüzüksüz ama gönüllerin şampiyonu maestroya sevgi ve saygılar…
Muhabir : Kobe ile hiç oynadın mı?
Nash : Hayır, onu oynarken görmedim. Nasıl oynadığını bilemiyorum.