Egoyu Yöneten Adam : Phil Jackson

Phil Jackson bir röportajında şöyle diyor “Jordan’la çalışmaya başladığımda 26-27 yaşlarındaydı onunla hep bir arkadaş gibi çalıştım, Kobe daha farklıydı. Onu tanıdığımda daha 19-20 yaşındaydı ve hep çocuğum gibi davranmak durumunda kaldım. İkisi de büyük oyuncu ikisi de kendilerine has oyun tarzı olan sporcular, ama ben hiçbir zaman Jordan’a ne yapması gerektiğini söylemek zorunda kalmadım…”

Phil Jackson -Hayata Merhaba

Lakabıyla Zen Master, Tam adıyla Philip Douglas Jackson, 1945 yılının Eylül ayının 17 sinde muhafazakar ve oldukça dindar bir ailenin çocuğu olarak Montana’da dünyaya geldi. Her pazar gününü kilisede geçirirdi, çünkü o kilisede sabahları babası akşamları ise annesi din görevlisi olarak vaaz veriyordu. Babası başkanlığa atandıktan sonra Phil üstündeki baskı ve kısıtlamalar daha da arttı.

Öyle ki evlerinde sinemaya gidilmez, televizyon seyredilmez, dans edilmezdi. Philip ilk filmini ancak lise çağında seyredebildi, ilk dansını ise lise mezuniyet töreninde yaptı. Lisede diğer çocuklar gibi yapabildiği tek etkinlik spor olduğu için hem basketbol, hem amerikan futbolu, hem de beyzbol oynadı. Bunları da hep iyi şekilde yapmaya gayret etti.

#AnlatanMakale

Bu yazıyı benim sesimden dinleyerek okumak isterseniz YouTube kanalımızda yer alan aşağıdaki videodan dinleyebilirsiniz. Beğenir ve paylaşırsanız daha fazla kişiye erişme şansına sahip oluruz ki bu da bizi mutlu eder.

Phil Jackson – Lise Yılları

Phil bu dönemde birçok beyzbol koçunun dikkatini çekmeyi başardı. Gelecekte NBA koçu olacak olan ve o dönemde beyzbol antrönörlüğü yapan Bill Fitch’in listesinde de yer bulmayı başardı. Ancak Fitch 1962 baharında Kuzey Dakota Üniversitesi Basketbol koçluğuna atanınca işler biraz değişti. Bir akşam üstü şarap eşliğinde yemek yedikten sonra Phil Jackson -şaraptan mıdır bilinmez(!)- artık Kuzey Dakota üniversitesinin bir oyuncusu olmuştu. Jackson çaylak ve sophamore sezonlarında oldukça iyi iş çıkardı ve iki NCAA sezonunu takımının 3. ve 4. bitirmesini sağladı. 1967 yılında ise 2. turda New York Knicks tarafından NBA’e draft edildi.

Öndeki iki yüzük oyuncuğu zamanında kazandığı yüzüklerdir

1970 ve 1973 yıllarında New York Knicks ile iki şampyonluk kazanan Jackson, daha çok defansif yönleriyle dikkat çeken bir oyuncu oldu. 1978 yılında Nets’e transfer olan Jackson oyunculuk kariyerini burada asistan koçluğa transforme etti.

Koçluk Yılları Başlıyor

82-87 yılları arasında CBA takımlarından Albany Patroons’da koçluk görevini üstlendi ve koç olarak ilk şampoiyonluğunu 1984 yılında burada tattı. Nihayetinde 87 yılında Koç Doug Collins’in altında Chicago Bulls kariyerine başladı. 89’da Chicago Bulls koçluğu görevini devralan Phil Jackson bu andan itibaren koşarak efsan koçluğa doğru ilerlemeye başladı.

Koçluk Kariyerinin en önemli ve hassas noktası elbette Jordan ve Kobe ile olan zamanları. Oyuncu iken kazandığı iki şampiyonluk yüzüğünün yanına altısı Jordan, beşi de Kobe ile olmak üzere 11 yeni yüzük daha ekleyerek NBA tarihinde en fazla yüzüğe sahip olan kişi ünvanını bu yıllarda kazandı. En çok da iki büyük oyuncuyu ve onların egolarını yönetebilmesiyle gündeme gelen Phil Jackson baktığımızda sadece bu iki büyük oyuncuyu değil daha nicelerini de aynı dönemde yönetmeyi başarmıştı.

Shaq, Rodman, Pippen, Kukoc, Gasol ve diğer efsaneleşmiş isimler aynı dönemlerde Jackson’un harmonisiyle yürüdüler. Jackson kariyeri boyunca hep üçgen hücumu (triangle offanse) en iyi uygulayan koç olarak anıldı. Özellikle Bulls’un 6 şampiyonluğunda bu stilin payı oldukça büyük. 89’da Chicago’ya atandığında ilk işi üçgen hücumu Jordan’a göre düzenlemek oldu. Savunmasıyla nam salmış Detroit pistons’ın “Jordan Kuralları” diye anılan savunmasına karşın bu üçgen hücum şampiyonluğa giden yolu açtı.

Triangle Offense Nedir?

Triangle offense’in mucidi South California koçu Sam Barry’dir. Ancak bunu süsleyen ve geliştiren Phil Jackson’un Chicago Bulls’ta yardımcı koçluğunu yapan Tex Winter olmuştur. Temelde motion offense denilen, pas verenin hareket ettiği hücum sisteminin geliştirilmiş halidir. Üçgen diye adlandırılmasının sebebi ise hücum alanının -genelde- sağında power forvet, center ve guard arasında bir üçgen kurarak motion offens’in uygulanmasıdır. Bu yöntemle savunmanın ağırlık merkezi pota önündeki alandan uzaklaştırılır ve uzak köşelerden yapılacak katlara sayıya giden yol açılır. Öyle ki üçgenin kurulduğu köşede de pivotun devrilmesi, power forvet’in kat ederek diğer uçtan sayı bulması, 1 veya 2 numara guard’ların 3’lük bulması işten bile değildir. Aşağıdaki resimlerde bir iki uygulamasını görebilirsiniz.

Phil Jackson Gözünden Jordan ve Kobe

Phil Jackson’un demeçlerine ve röportajlarına baktığımızda ego yönetiminde en fazla zorlandığı dönemin Lakers dönemi olduğunu görmek çok zor değil. Yazıya giriş cümlesindeki sözlerinden de anlaşılacağı üzere Jackson Jordan’a hiç bir zaman ne yapması gerektiğini söylemek zorunda kalmadı, sadece oyunu ve takımı ona göre şekillendirdi.

Ama Kobe’de bu durum oldukça farklılık kazandı. Kobe çaylak döneminden itibaren parlayınca ister istemez Jordanla bir yarış içine itildi ve o dönem bunu kaldıramayacak kadar gençti. Bu nedenle Jackson Kobe’ye hep oğlu gibi davrandı. Ta ki 2003’te Kobe’nin tutuklu şekilde tecavüz zanlısı olarak yargılandığı davaya kadar.

O dönemde Phil Jackson’un kızı da benzer bir olayın kurbanı olmuştu ve bir kolej atleti tarafından tecavüze uğramıştı. Tam da o dönemde Kobe’nin bu olayı, Jackson’un güvenini Kobe’ye karşı oldukça sarstı. Hatta bir röportajında bunu açık açık dile getirmekle beraber, “seks basketbolcuların hayatının kayda değer bir parçası ve zaman zaman böyle suçlamalar olabiliyor ama benim de olayın tam tersini yaşayan bir baba olarak başıma gelen bu durum, o dönem beni oldukça sarstı” demiştir.

Her ne kadar Kobe bu olaydan 2004 yılında -avukatlarının çok iyi çalışması, madur kızın şizofreni hastası olması ve daha önce iki kere intihara kalkışmış olması, üstüne de mahkemede tanıklık yapmayı istememesi sonucunda- beraat etse de Jackson’la ilişkilerinin eskiye yakın bir hale gelmesi 2007 yılına kadar sürmüştür.

Phil Jackson -> Namı Diğer ->Zen Master

Phil Jackson’un bir diğer tartışıldığı nokta ise oyuncularını motive etmekte kullandığı yöntemleri olmuştur. Zen Master’ın usta olduğu alanlardan biri de akıl oyunları kurgulamaktır. 2000 yılı playoff’larında Sacramento maçı öncesi American History X filminde Edward Norton’un canlandırdığı gamalı haç dövmeli ve kel kafalı karakterin fotografını Sacramento’nun point guard’ı kel ve dövmeli olan Jason Williams’ın yerine göstermiş, peşi sıra da Adolf Hitlerin fotografını Rick Adlemanın fotografı ile fade-in fade-out yapmıştır.

Tabi bunu öğrenen Addleman buna aşırı sinirlenmiş “Jackson artık sınırı geçti” demiştir. Fakat Jackson sınırı geçerken, seriyi geçen de Lakers olmuştur.

2001 yılında 76s’la olan final maçından önceki bir antrenmanda ise cüsse ve tip olarak Iverson’a benzeyen takımındaki bir oyuncunun kollarına çorap giydirerek Iverson gibi oynamasını istemiştir. Herkes neyin peşinde olduğunu anlamaya çalışmış türlü türlü teorilerle uğraşmış ama bir türlü bir anlam verememişlerdir.

Jackson’a soruldğunda ise “sadece Iverson gibi görünmesini, takımın Iverson’a karşı oynamanın nasıl birşey olduğunu anlamasını istedim” demiştir.

Meditasyon ve sprituel konulara olan merakı ve geliştirdiği uygulamalar nedeniyle Zen Master lakabını da alan Jackson, bir maç öncesi soyunma odasında takımına kendilerini nilüfer yaprağının üstündeki bir kurbağa gibi hayal etmesini isteyerek meditasyon yaptırmıştır.

Sonraki dönemde Kobe tarafından da doğrulanan bu meditasyonun amacı sorulduğunda da kobe şöyle demiştir “Kurbağa nilüfer yaprağının üstünde avını beklerken kıpırdamadan durabilmelidir, ufacık bir hareket suda dalgalanmalara yol açarak avını kaçırmasına neden olur. Bu müthiş bir konsantrasyon ve sabır işidir. Öyle sanıyorumki Phil bunu hissetmemizi sağladı”

Jackson’la ilgili bir diğer anektod’da sakinliği konusundadır. Nasıl bu kadar sakin olabildiği sorulduğunda

Aslında ben sakin biri değildim, 95’te Rodman takıma katıldıktan sonra onu biraz dinginleyebilmek için kenarda sakin durmaya çalıştım ve oturmaya başladım

demiştir.

Phil Jackson ve Kitapları

Oyuncularını sadece basketbol’la yönetmeyen onların her alanda gelişimine de dikkat eden Phil’in takımdaki oyunculara kitap aldığı okumalarını istediği ve sonraki hafta onları kitaptan sorguya çektiği de bilinir. Hatta Gasol bir demecinde “Bu haftaki ödevim catch-22’yi okumak ben de onu okuyorum” demiştir. Bir keresinde kitapçıda gördüğü kitabı tüm takıma almak ister fakat yeterli sayıda kitap yoktur, bu olayı da şöyle anlatır. “Birgün kitapçıda bütün takıma kitap almak istedim ama ellerinde yeter sayıda kitap yoktu, çok sinirlendim. Sonra aklıma geldi ki oyuncular porno izlemeyi ve video oyunlarını oynamayı daha çok seviyorlar.”

Hep sorulan kıyaslamalı sorulardandır, Jordan olmasa Bulls şampiyon olabilir miydi? Bu soruya Pippen zamanında “Evet doğru, ben bütün şampiyonluklarımı Jordan’la yaşadım, fakat Jordan da bütün şampiyonluklarını benimle yaşadı, bu soruyu neden ona sormuyorsunuz” cevabını vermiştir. Bu cevapta olduğu gibi Pippen olmadan Bulls şampiyon olabilir miydi? Peki ya Jackson olmadan? diye uzatmak mümkün ama Jackson’un bunu bir kere daha Kobe ile yaptığı göz önüne alındığında başarıdaki katkısının en az Jordan kadar olduğunu sanırım söylemeye gerek yok. Kendisi ile ilgili bir ilginç istatistik ise NBA tarihi boyunca hiç bir playoff maçında -ki 19 yıllık kariyerinde her sene takımına play off oynatmıştır- ilk maçını aldığı seriyi kaybetmemiştir.

Hall of Fame’e seçilen nadir kişilerden olan Jackson, şu an New York Knicks’in başkanlığını üstlenmiş ve bir üçüncü seriyi de orada yaratabilmenin peşinde koşmaya başlamıştır, lakin NY basınına bakılırsa şu an o noktadan oldukça uzakta olmakla beraber daha da uzağa itilmeye çalışılmaktadır.

Yazıyı kapatmadan bunca yıllık emek dolu karizmanın bir anda sıfırlandığı şu sahneyi vermeden edemeyeceğim.

“Phil Jackson aynı Mr. T gibi hep A-Takımında yer alıyor ve parmağında bir sürü yüzük var”

Ron Artest

Egoyu Yöneten Adam : Phil Jackson” yazısında 4 düşünce

  1. Volkan diyor ki:

    Muhteşem bir yazı olmus, bilmediğim çok şey öğrendim koç hakkında, özellikle de oyunculara kitap dağıtması, sadece yetenek değil zeka gelişimine de önem veriyormuş. Teşekkürler Ömer Demir

  2. esila diyor ki:

    Merhaba,

    Yazılarınızı bayağıdır takip ediyorum ve kahve konusunda güvenilir kaynak olarak gördüğüm bir yer burası.
    Her yoruma cevap yazıp, faydalı olamaya çalışmışsınız, emeğiniz takdire şayan..
    Ben Wmf, Krups ve meliatta arasında bir tercih yapıp bunlardan başlangıç seviyesi bir makine düşünüyordum.
    Wmf ile ilgili son dönemde iyi yorumlar olmadığını belirtmişsiniz. Krups ile ilgili de pek fazla kaynak bulamadım. Krups un flat burr olması sadece çok öğütümlerde sıkıntı olacaksa benim için sakıncası yok zaten az öğüteceğim. Meliatta için çok kötü yorum yok ama nedense bu ikisinden daha mı geri kalır diye düşünüyorum. Sebebi de fiyatı hep daha uygun, uygunsa biraz daha mı kötüdür algısı var sanırım ben de. Siz ben şu makineyi alın demem diyorsunuz fakat eğer önemli olan boyutlarındaki tutarlılık olsa idi, bu üçünden, sizce hangisini tercih etmek uygun olurdu diye sorayım.

    Belki bütçeyi arttırıp baritza yada breville arasında tercih de yapabilirim, hem espresso inceliğine tam erişmek için hem de dediğiniz gibi uzun süre kullanmak için. Bu ikisinden de breville çok fonksiyonel ama espresso inceliği ve boyutlarındaki tutarlılık açısıdan hangisini önerirsiniz?

    Bir de ikinci el bir Breville buldum aslında kullanılmış istemiyordum ama fiyatı baya uygun geldi, temiz kullanıldığı yazılmış, hem başlangıç olduğu için hem de şu kur farkları yüzünden denesem mi diye düşünüyorum.
    İlk önce ne alacağımı biliyordum. Araştırıyorum , araştırdıkça kafam daha da karışıyor :)
    Şimdiden teşekkürler.

    • Omer Demir diyor ki:

      Merhaba esila,
      Güzel sözleriniz için teşekkürler, elimden geldiğince ve elimizden geldiğince öğrendiklerimizi paylaşıyoruz. Kahve severlere az da olsa bir katkımız oluyorsa ne mutlu bize.
      Size çok net cevap vereceğim, sadece filtre kahve makinesi için öğütme yapacaksanız ilk üç ürün işinizi görür ama espresso makinesi alırım derseniz bu ürünler bir noktada sizde huzursuzluk yaratmaya başlar.
      Açıkçası öğütücü aldığınızda uzun yıllar kullanıyorsunuz ve kahve merakınız varsa da diğer ekipmanlar peşi sıra geliyor. O nedenle eğer önümüzdeki 4-5 yıl içinde espresso makinesi almak gibi bir niyetiniz varsa orta segment öğütücülere yönelmeniz itavsiye ederim. Yurt dışından oldukça avantajlı fiyatlara ürünler temin edilebiliyor dilerseniz mokapota’da bu konuda kaynak mevcut
      Sevgiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir