Tarihe Tanıklık Etmek: 73-9

“Tarihi yazanlar kazananlardır” demiş Napoleon Bonaparte. Kazanarak tarih yazmak, yazdırmak ve yazılan bu tarihe milyonların tam o anda tanıklık etmesi, tarihin içinde olmak. Hepsi bu sene Golden State Warriors ile anlamlandı. Golden State Warriors sezona güzel haberlerle başlamamıştı. Coach Steve Kerr’ün kanser tedavisi olacak olması nedeniyle önce sezonun ilk haftasını, sonra da aslında biraz daha fazlasını kaçıracağı göz önünde bulununca yardımcı coach Luke Walton’ın ne kadar başarılı olabileceği soru işaretleriyle doluydu.

Sezon başladı ve Golden State Warriors kazanmaya başladı. Üstelik öyle kazanıyorlardı ki geçen sezondan da daha güzel kazanıyorlardı. Daha güzel derken, daha rahat, daha keyif veren ve daha tempolu bir şekilde yollarına devam ediyorlardı. Birer birer geçtikleri rakipler de aslında playoff kovalayan takımlarıydı,

Houston, iki defa Memphis, iki defa Clippers, Chicago derken kazanılan maçların sayısını 1, 5, 10, 15, 20 şeklinde artık saymaya başlamıştık. Hiç kaybedecekmiş gibi bir hava vermiyorlardı. Luke Walton’ın takımın başında olması artık yadırganmamaya başlandı ve işin ilginç yanı aslında Luke Walton’ın coach kariyeri için daha önceden duymadığımız, perde arkasında kalan sözler de ortaya çıktı.

Lakers döneminde oynarken Phil Jackson’ın üçgen hücumunu anlamayan takım arkadaşlarına set düzenini en iyi şekilde anlatan isim olması, oyunculuğu NBA kariyeri açısından süper yıldız olacak kadar üst düzeyde olmasa da oyunu okuma ve kritik noktalarda müdahele etmede sözleriyle birçok defa oyun içinde ve kenarda etkili olduğunun söylenmesi bilmediğimiz özellikleriydi.

Golden State Warriors 30 Kasım günü 14 günde 7 deplasma maçı oynayacağı turneye başladı ve 11 Aralık günü 6. maçın sonunda Boston deplasmanında sezon başından bu yana üst üste 24. galibiyetlerini iki uzatma sonunda 124-119 elde ettikleri maçın ardından Stephen Curry verdiği röportajda “İtiraf etmeliyim ki artık yorgun hissediyorum” demiş ve Warriors ertesi gün Milwaukee Bucks deplasmanında 108-95 mağlup olmuştu.

Sezonun ilk 24 maçını kazanarak NBA tarihinin en iyi sezon açılışını yaparak rekoru kırmışlardı. 2015-2016 sezonunda Milwaukee dışında Dallas’ta, Denver’da, Detroit’te, Portland’ta, Los Angeles’ta Lakers’a, San Antonio’da ve son olarak içeride Boston ile Minnesota’ya mağlup olan Golden State 82 maçlık sezonu 73 galibiyet ve 9 mağlubiyetle kapatarak NBA normal sezon tarihinde en çok maç kazanan takım oldu.

Steve Kerr, takımın başına tekrar 22 Ocak 2016 gününde geçti ve 82 maçlık normal sezon sonunda Luke Walton yönetimindeki Warriors 39 galibiyet 4 mağlubiyet almışken Steve Kerr yönetiminde 34 galibiyet 5 mağlubiyet almış oldular. Tabii sezon ilerledikçe yoğunlaşan maçlar ve yorgunluklar her zaman negatif bir etkendir ama bu durum şunu da gösterir ki takımın başındaki isim değişse de takım olarak Golde State’in oyunu hep üst seviyede kaldı.

Golden-State-Warriors-02

Golden State Warriors’un zaten bu rekoru kırmasında ne büyük nedenlerden biri de takım olarak çok iyi bir düzen kurmalarıydı. Stephen Curry için yazılmış ve yazılacak olan binlerce övgü dolu sözcük sonuna kadar hak edilmiştir.

Curry’nin yanında da takım içinde tam yerine oturmuş taşlar var. Mesela Klay Thompson sahanın her yerinden çok iyi şut atabilen bir oyuncu. Harrison Barnes savunma ve hücum olarak her set oyununda takımın ihtiyacını gidermekte, sakatlıktan sonra her ne kadar bir önceki sezon gibi parlamasa da kendisinden beklenileni yapmakta. Draymond Green bu sezon çıkardığı triple-double maçlarla zaten kalitesini gösterdi, takımın oyun düzeninde en çok assist yapan oyuncu olurken savunmada da en etken isim oldu, süper yıldız denilen konuma yaklaştı.

Ayrıca Livingston, Iguodala, Bogut, Barbosa, Speights ve sezon içinde sonradan gelen Varejao takım oyununda kendilerinden beklenilen katkıları sonuna kadar verdiler. Bu isimleri teker teker ele aldığımızda Curry ve bu sezonki performansıyla Green dışında çok da süper yıldız isim çıkmıyor, belki Klay Thompson ama o da henüz o konumda değil. Böyle bir takımın süper yıldızlarla dolu kadroları olan takımların içinden çıkıp playoff görmesinin ötesinde, batı konferansı lideri olmasının ötesinde, 73 galibiyet ve 9 mağlubiyetle normal sezonu bitirmesi sonuna kadar tarihi hak eden bir olaydır. “Zayıf bir NBA sezonuydu” denilebilir ama yıldızları olan takımlar bu başarıları gösteremediler.

Mesela Sacramento’da Rondo, Gay ve Cousins gibi isimlerin varlığı playoff için yeterli olmadı. Dallas’ta Nowitzki, Deron, Felton ve Matthews takımı çok da yukarıya taşıyamadı. Houston’da Harden, Howard ve Ariza birlikteliği bile playoffu zar zor getirdi. Thunder’da Durant, Westbrook ve Ibaka çok dengesiz oyunlar da çıkardılar playoff görmelerine rağmen. Spurs’te Duncan, Parker, Leonard, Alridge, Manu ve West isimlerine ve muhteşem takım oyunlarına rağme yine de rekoru Golden State Warriors kırdı.

Cleveland’ta LeBron, Iriıng ve Love çoğu maçta yoklardaydı. Bulls’ta Rose, Gasol ve Butler isimleri önderliğindeki takım playoff dışında kaldı. Rakipleri zayıftı diyerek Warriors’ın başarısı kesinlikle küçümsenemez. Kazanırken aynı zamanda sempatik olan bir takımı yıllardır NBA’de görmemiştik. Nerdeyse herkesin sevdiği bir takım oluverdiler. Spurs yıllardır kazanırken işlerini ciddiyetle yapan bir kadronun saygı duyulan bir takımı haline geldi. Miami kazanırken LeBron’un antipatik hareketleri nedeniyle bir türlü taraftarları dışında çok sevilen olmadı.

Lakers’ta Kobe’nin liderliğinin yanında egosunun zaman zaman çok öne çıkması nedeniyle yine daha çok Lakers taraftarları ve Kobe hayranları tarafından sevildi. Son yıllar bu şekilde ilerlerken Golden State taraflı tarafsız birçoklarının ayakta alkışladığı bir takım oldu. Oyun içerisinde işlerini yaptılar. Topu çok iyi çevirdiler, hücumda hep yardımlaştılar, bencilliği kenara attılar, Curry evet liderdi ama gerektiğinde sayıları Thompson ve Green’in atmasını sağlayan oyunlar da oynadılar.

Savunmada hep yardımlaştılar ama işleri zaten savunmadan çok yediklerinden çok atmaktı. Çirkinleşmediler, kavga etmediler ve en önemlisi geçen sezonki başarının üstüne yatmayıp daha da iyi oldular ve bu dönem boyunca hiç de birçok göz önünde olan oyuncular gibi şımarmadılar, yerlerini bildiler. İşte buydu Golden State Warriors’u bir arada tutan en büyük özellik. Parke üzerinde yaptıklarını beraberce yapmaktan hiç kopmadılar ve salon dışına çıktıklarında da ellerinden geldiğince düzgün hareket ettiler. Golden State Warriors takımının alkışlanması işte bütün bunları toplamının ortaya çıkmasıdır.

Uzun yıllardır rakip takım seyircilerinin ve oyuncularının severek ve saygı duyarak izlediği böyle bir takım izlememiştik. Hem iyi oynayan, hem kazanan, hem saygı duyulan ve en sonunda rekor kıran. Demek oluyor ki süperstar denilen isimlerden kurulu bir kadro oluşturmana gerek yok başarı için. Karakterli ve işini yapan insanların toplamında ortaya çıkan sonuçta en parlayan yıldız takımı olmaktır önemli olan.

Peki başka bir konuya geçelim. Bu Golden State Warriors takımı 1995-1996 yılında 72 galibiyet 10 mağlubiyet alan Chicago Bulls takımından daha mı iyi? O dönemin en iyisi Bulls, bu dönemin en iyisi Golden State Warriors takımını yenebilir miydi? O dönemki Bulls’a baktığımızda ilk olarak ortaya çıkan isim elbette Michael Jordan. Jordan sadece o dönemin değil, NBA tarihinin gelmiş geçmiş en büyük ismi olarak yazıldı ve yazılmaktadır. Jordan kendi öncesindeki bir oyuncuya benzetilmediği gibi ondan sonra gelen yıldızlar onun tahtına hep aday olabildiler sadece, Kobe ve LeBron mesela. Oysa her dönemi kendi en iyi oyuncusuyla da ayırmalı. LeBron’un en iyi döneminde LeBron şampiyondu ve Kobe de öyle, Shaq de. Mesela bugün Curry konuşulurken birkaç yıl sonra “Yanında Green ve Klay de çok iyi iş yaptı” diyeceğiz daha çok. Çünkü 20 yıl geriye baktığımızda sadece Jordan yoktu, yanında Pippen ve Rodman vardı, başlarında da Phil Jackson. Konuyu çok uzatmayayım. Bulls mu, Warriors mu daha iyi? Bu öyle bir soru ki mesela biraz daha geriye gidersek seksenlerdeki Lakers’ı da hiç ama hiç boş geçmemeliyiz. Mesela o dönemin o Lakers’ında Magic Johnson, Kareem Abdul-Jabbar ve James Worthy gibi isimleri o dönemde kimse durduramadı. Acaba 1986-1987 sezonundaki Lakers’ı 1995-1996 Chicago mu yener yoksa 2015-2016 Golden State mi? Kim kimi yener? Her dönemin kazananı o dönemin iyisidir, iyi olduğu için kazanmıştır. En iyisi olmak demek de yıllar sonra hatırlanabilmektir, konuşulabilmektir. Keyfini çıkaralım bu dönemin. NBA’de tarihin yazıldığı bu sezonun tanıkları olarak zevkini yaşayalım. Eski dönemlerin bizlere anlatıldığı gibi ileriki dönemlerde de biz anlatalım bu dönemi, heyecanla, aşkla, tutkuyla.

Golden-State-Warriors-04

“Warriors’i bu muhteşem sezonlarında tebrik ediyorum. Basketbol oyunu sürekli bir gelişim halinde ve rekorlar kırılmak için yaratılmışlardır. Warriors’i izlemek büyük bir keyif.” Michael Jordan twitter.com/cnrdzh

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir