NBA offseason’ı önce; Durant’ın hangi takım ile imzalayacağı muamması ve sonrasında da şampiyonluk uğruna yakılan gemiler eşliğinde Golden’a imza atması ve devamındaki olumlu/olumsuz tepkiler ile geçti diyebiliriz. Tabi ki trending topic nedeni Lebron’dan sonra ligdeki en iyi 2. olması ile ilgili.
Don Nelson zamanından beri Golden’a karşı bir sempatim var. Bu nedenle bu konu hakkımda pek objektif olduğum söylenemez. Yazıyı yazma sebebim bu düşüncemi örnekleyerek desteklemek. En nihayetinde NBA bir show business. ABD’de maçı izlemek için bir koltuğa bi dünya para bayılıyorlar ve Avrupa kıtasında da bizler değerli uykumuzdan feragat ediyorsak (ekonomide buna oppurtunity cost denir) izleyeceğimiz şeyin göze hoş gelmesini de bekleriz elbette.
Asıl konuya başlamadan önce bilmeyenler için NBA’deki transfer sistemini özetleyeyim:
NBA’de 30 takımın da transfer bütçesi salary cap’le sınırlıdır. Bonservisle oyuncu almak yerine, yüksek kontratlı ve verim alınamayan oyuncu karşı takımdaki Rooster’ına verim sağlayacak düşük kontratlı bir oyuncu ile değiştirilir. Böylece maliyeti düşürmüş olursunuz. Bu sayede de bir sonraki sene free agent olacak bir superstar’ı takıma katma ihtimaliniz olur. Tabi bu bonservis mevzunun bazı istisnaları da yok değil. Ama “Ya arkadaş para bende değil mi, istediğim gibi kontrat önerir, istediğimi alırım” diyebilir misiniz?
ABD Demokratik bir ülke elbette diyebilirsiniz. Ancak demokrasinin de bir sınırı var ve burda başka bir kural devreye giriyor. NBA’in yazılı kuralı der ki; eğer salary cap sınırını aşarsan, ilk 5 mio USD için aştığın her 1$ kontrat ücretine 1,5$, sonraki 5 mio USD için aştığın her 1$ kontrat ücretine 1,75$, bir sonraki 5 mio USD için aştığın her 1$ kontrat ücretine 2,50$, bir sonraki 5 mio USD için aştığın her 1$ kontrat ücretine 3,25$ lüks vergisi ödeyeceksin. Türkçe meali sınırı geçtikten sonra oyuncuya ödediğin ücretin katlı halde devletümüze vergi vereceksin. Mihail Pokorov da Nets’i alınca işlerin Avrupa’da yürüdüğü gibi olacağını zannediyordu ama öle değil maalesef. Lüks vergisine razı olunca da istediğinizi yapamıyorsunuz.
Tarih boyunca şampiyon olmak için vergi ödemeyi göze alan kulüpler oldu. Bunun öncüsü herkesin bileceği üzere Showtime Basketball kavramını NBA literatürüne kazandıran Los Angeles Lakers’tır. 1979 yılında takımı alan Jerry Buss; Magic Johnson ve Kareem Abdulcabbar temelli takımı kurmuştu. NBA’in Show Business anlamında bu noktaya gelmesi bence bu organizasyon ile başlar.
Ha öyle sükseli Rooster’ı olup başarı elde edemezsin diye bir kaide yok tabiki. Nispeten daha mütavazi kadro ile Boston, Lakers’a kafa tutan ender takımlardan biriydi. Larry Bird dışında superstar anlamında insan hafızasında kalan başka bir oyuncuları yok. Meşhur ‘Bad Boys’ Detroit de basketin bize diğer yüzü olan “defence” ve “kemik sesi” kavramını literatüre sokmuştur.
Yaşımız pek elvermediği için uzak geçmişten ziyade, son 20 senede şampiyonluk uğruna yakılan gemiler ve yüksek bütçelerle toparlanan bu örnekler çoğaldı. Bunların ilki yine Lakers. Shaq ve Kobe eksenindeki takım 1996-2004 yılları arası ligi sirkülase etmişlerdi. Bir yerde bay ego Black Mamba diğer tarafta ise hayatı eğlence olarak gören Shaq. Beraber oynadıkları dönemde 4 final oynayıp 3’ünde şampiyonluk yüzüklerini taktılar.
Bu büyü bozulduktan sonra NBA’de bazılarına göre sıkıcı bir basketbol stiline sahip; coach olsam kadrosunda bir oyuncuyu bile takımıma almayacağım ama takım oyununun en güzel örneği olan Detroit (ben hep Avrupai savunma derdim) ve Alman disiplini ile takımını yöneten Popovich Spurs’la at koşuşturdu. Belki pazarlama taktiği olarak yeni bir soluk gelmesi amacıyla NBA yeni bir arayışa girdi ve ligin ek köklü takımı Boston, şampiyonluk uğruna bugünlerde emekliliğini açıklayan Garnett ve kapanan Seattle’dan Ray Allen’ı alarak Paul Pierce’lı kadroya monte etti. Big three önderliğinde 2008 yılında şampiyon oldular, 2010 yılında ise finale çıktılar. Garnett ve Allen’ın yaşları nedeniyle bu projede Boston sadece 1 şampiyonluk çıkarabildi.
Bundan sonraki hamle ise 2011 yılında Miami’den geldi. “Decision” adlı programda hangi takımla anlaştığını açıklayan Lebron özlemini duyduğu ve memleketinin takımında senelerce deneyip alamadığı şampiyonluk yüzükleri takabilmek için memleketi Ohio’ya sırtını dönüp Florida’nın yolunu tuttu.
Wade önderliğindeki takımın diğer transferi de Bosh’tu. Bu maya tuttu ve 2 yıl üst üste (aslında ona 1,5 diyelim lokavt nedeniyle) şampiyon oldular. 2. Şampiyonluğu getiren kilit isim emektar Allen’ı da unutmamak gerek. 2013 yılındaki o muhteşem geri dönüş ile alınan şampiyonluğun ardından 2014 yılında da final oynadılar ancak Popovich sonraları bir çok kez anlatacağı 2013 finali 6. Maçın kötü hatıralarını 2014 yılında rövanşı alarak bir nevi unutturmuş oldu. Bu sezonun ardından da Lebron Miami’den ayrılıp memleketi Cleveland’a döndü ve etrafına kurulan takımla biraz da şansının yaver gitmesiyle bir şampiyonluk da orada aldı.
Yukarda bahsettiğim projeler başarılı olanlar. Lakers’ın Howard’ı alınca, bir çok otorite ve bir çoğumuz şöyle dedik “ulen yine Lakers -tarihi boyunca olduğu gibi- bedava takas ile ligin en iyi pivotunu aldı, ligi uzun süre domine edecek” diye düşünürken Howard’ın takıma bi türlü adapte olamaması, Nash, Gasol ve Kobe’nin sakatlıkları nedeni ile başarısız bir şekilde sonuçlananlar da var.
Hülasa ligin dengesini bozan bu tür projeler, her zaman belli bir NBA severin hoşuna gitmemiştir. En son örneğimiz de konumuz olan Durant’ın Golden’a gidişi. Ancak ben bu transferin iki yönden diğerlerinden biraz farklı olduğunu düşünüyorum. İlki; Golden son iki sezon final oynayıp ilkinde şampiyon olmuş bir takım. Kadroda asıl eksiklik boyalı alan savunması yapacak pivot bölgesi.
Zaten bu sezon şampiyonluğu kaybetmelerindeki asıl neden de bu. Ligde Lebron’u tutabilecek bir adam yok, o yüzden onun atacağı sayıları kabullenip diğer oyunculardan gelecek ekstra sayıyı minimuma indirgemeniz gerek. Yani Durant’ı aldıkları için Golden 150 sayı atmayacak, sadece Curry’nin üzerindeki sorumluluğu paylaşacak. Narin evladım için bu iyi bir şey elbette, yoksa 5 seneye kalmaz dizleri iflas edecek.
Bu açıdan bakarsak Durant transferine çok sevindim. Üstelik Curry’nin düşük kontratının son senesi olması nedeni ile 1 yıllık da olsa Golden salary cap’i aşmayacak. Ondan sonrası Allah kerim. Durant açısından bakarsak ise, adam bir superstar olmasına rağmen senelerdir Westbrook’un arkasında 2. Adam olarak kaldı. Üstelik 10 senelik geçmişi olmayan bir şehrin takımından ayrılmak, Lebron’un Ohio’dan ayrılması kadar sükseli bir olay değil. Senelerdir uğraştı ama bir şey eksik kaldı ve o yüzüğü bir türlü takamadı parmağına. Ben olsam yeter artık be derdim. Ama Durant sessiz sakin biri olduğu için sesini çıkarmamıştır.
Anlatmak istediğim Golden’ın bu transferi, ne uzun süredir şampiyonluk hasteti çeken Boston’un big three projesi ile, ne de Amerika’nın en gözde sahil şehri olan Miami’nin Lebron/Wade/Bosh projesi ile aynı paralelde. Golden Durant’i almasa bile önümüzdeki sezonun (ve hatta önümüzdeki 5-10 yıl diyelim) en büyük şampiyonluk adayı.
Caner, pre-season maçında Kanadalıların Golden’ı yuhaladığını ve bunun nedeninin Durant transferi olduğunu söylerken ben de cevap olarak; Kanadalıların Vince Carter’den sonra bi daha superstar göremeyeceklerinin neden olabileceğini söylemiştim. Kedi ulaşamadığı ciğere mundar dermiş o hesap :)
NBA oyuncuları, özellikle elit kesimi rakamları telaffuz etmekte zorlanacak paralar kazanıyor. Ben olsam ‘Amaaaan param nasıl olsa garanti, yata yata köşeyi dönerim’ derim. Tıpkı muazzam yeteneklere sahip olan ama kazanma hırsı diye bir gene sahip olmayan Carter ve T-mac gibi… Ama çoğunluğu bu kazandıkları para ile değil oyunu, maçı ve takımı kontrol etme, kazanma hırsı, mücadele ile besleniyor; Jordan ve Kobe gibi. Durant’de bu ligin en iyi 5 oyuncusundan biri ise yüzük takmak istemesi, bunun için de ligin en güçlü takımına transfer olmasını şampiyonluk uyruna gemileri yakmasını yadırgamamak gerekiyor; tıpkı adı Utah ile özdeşleşen Malone’un dünya gözüyle bir yüzük alabilmek için Lakers’a gitmesini, memleketine sırtını dönüp Lebron’un bir yüzük için Miami’ye gitmesini, Ray Allen’ın önce Milwaukee ardından Seattle’ın bırakıp Boston ve Miami’ye gidip şampiyonluk yüzüğünü takmasını yadırgamadığımız gibi…